Ünü gitikçe yayılan Ahmet Ünlü yine aleyhimde konuşmuş, konuşma da YouTube’da yayınlanmış. Bu defa konuşmasının bahanesi şöyle: Kendisini İmam-ı Rabbânî sempozyumuna davet etmişler, benim konuşmacı olduğumu duyunca davete icabet etmediği gibi bir de mazeretini açıklayan konuşma yapmış; mazereti ‘şunları bunları yapan benim konuşmacı olmam’ imiş.
Ben A.Ünlü’yü muhatap alıp yazmak ve konuşmak istemem, ama ısrarla sürdürdüğü birkaç iftirası sebebiyle bu yazıyı kaleme almayı zorunlu gördüm:
Tazelediği iddia ve iftirasına göre ben
‘1.Yahudi olup da kafir olmayan ve cennete girecek olanlar var,
2. Muaviye’yi sevemem,’
demişim, o da yetmiş beş sayfalık reddiye yazmış, ben cevap vermemişim, ‘Ben böyle demedim’ dememişim.
‘Muaviyeyi sevemem’ dediğim doğrudur. Onu Hz. Ali, Hasan, Hüseyin (r.anum) da sevmiyorlar. Ünlü’nün dayanak kıldığı hadisi ben, onun anladığı gibi anlamıyorum ve Peygamberimiz’i, ehl-i beytini ve O’nun yolunu izleyen, hilafeti zalim saltanata çevirmeyen, ashabını sevdiğim için onu sevmiyorum; ama Efendimiz ‘sövmeyin’ dediği için de sövmüyorum. Halbuki Muaviye, Hz. Ali’ye sövmüş, kendi adamları bir yana Sa’d b. Ebî Vakkas gibi zatlara bile sövmelerini emretmiş, ama Hz. Sa’d sövmediği gibi Hz. Ali’nin faziletlerini sayıp dökmüştür (Müslim, Tirmizî, İbn mâce).
Ümmetin de Muaviye’yi sevdiğini sanmıyorum; eğer sevselerdi çocuklarına onun adını da koyarlardı, ben bu isme hiç rastlamadım. Ünlü onu seviyorsa varsın sevsin, buna itirazım olmaz; Allah hepimizi, sevdikleriyle haşretsin!
Diğer iki konu yalandır, iftiradır.
Ona ve onun gibi atıp tutanlara cevap olarak 210 sayfalık bir kitap yazdım; kitabın adı ‘Diyalog ve Kurtuluş Tartışmaları’dır (Ufuk yayınları, 2011). Bu kitapta ‘Ben öyle demedim, nakil yaptığınız kitap benim kalemimden çıkan bir kitap değildir, bir konuşmamı çözüp basmışlardır, böyle yayınlarda yanlış anlamaya müsait cümleler, kopukulullar, eksiklikler olur…’ dedim. Buna rağmen ‘cevap vermedi’ demek, hala o kitabı kaynak göstermek iyi niyetle telif edilebilir mi?
Türkiye’de ve dışarıda benim tanıdığım ve bu konudaki tartışmalarda adı geçen hiçbir Müslüman kimse, ‘Bir kişi hem Yahudi ve Hristiyan olur, hem de kafir olmaz ve cennete girer’ demiyor, dememiştir. Bu cümleyi ikide birde tekrar edenler iftira ediyorlar.
Benim ‘katılmadan sözlerini naklettiğim’ bazı alimlerin ayetlere dayanarak, ayetleri kendi anlayışlarınca yorumlayarak dedikleri şudur: ‘Bir Yahudi veya Hristiyan Allah’ın bir, ahiretin hak olduğna iman eder, amel-i salih işler ve son peygamber Muhammed Mustafa’dan haberdar oldukları takdirde onun da peygamber olduğuna iman ederlerse ahrette kurtuluşa erebilirler. Böyle iman eden ve diyen kimseler resmi Yahudilik ve Hristiyanlığı terk etmiş ve ‘Hanîf’ olmuşlardır.’
Bu anlayışa katılmamak, tenkit etmek bilenlerin hakkıdır; ama sözü eksik nakletmek, insanları töhmet altında bırakmak Müslümanın ve ahlak sahibi kimselerin yapabileceği bir şey değildir.